Sarıyer Yenigün, Sarıyer'in Gerçek Tarafsız Gazetesi - BAŞAR BİBEROĞLU: </br>GÜÇLÜ OLMANIN, KALKINMANIN </br>VE GELİŞMENİN YOLU; </br>MİLLİ VE YERLİ ÜRETİMDEN GEÇER...
ŞEREF AYER </br>KOVULMADIKÇA </br>SARIYER İFLAH OLMAZ!!!
Karakter boyutu :13 Punto15 Punto17 Punto19 Punto

BAŞAR BİBEROĞLU:
GÜÇLÜ OLMANIN, KALKINMANIN
VE GELİŞMENİN YOLU;
MİLLİ VE YERLİ ÜRETİMDEN GEÇER...

BAŞAR BİBEROĞLU: </br>GÜÇLÜ OLMANIN, KALKINMANIN </br>VE GELİŞMENİN YOLU; </br>MİLLİ VE YERLİ ÜRETİMDEN GEÇER...
Başar Biberoğlu, çok ses getirecek bir yazı kaleme aldı.
23.12.2022 / 12:45
Ünlü İş İnsanı, Başarılı Siyasetçi, Hukukçu Başar Biberoğlu, çok ses getirecek bir yazı kaleme aldı.

İstanbul'un önde gelen siyasetçileri arasında gösterilen ve fikirleri, öğretileri ile yol gösterici olarak kabul edilen Başar Biberoğlu, toplumumuzu yakından ilgilendiren ve atar damarını oluşturan meselelerinin röntgenini çekti.

Usta siyasetçi çok önemli konuları analiz ederek, çözüm önerilerini masaya yatırdı...

BAŞAR BİBEROĞLU:

HER CEPHEDE EKONOMİDEN EĞİTİME, KÜLTÜRE, SOĞUK SAVAŞA HATTA SICAK SAVAŞA KADAR SAVAŞIN HER TÜRLÜSÜ YAŞANMAKTADIR.
UYANIK OLMAK LAZIM.


Bu arada algı operasyonları, troller, yanlış değerlendirmeler bu işin uzantısı olarak ortaya çıkmaktadır.

Önce bu savaşı aklımızda, fikrimizde, düşüncemizde, yaşantımızda kazanmalıyız...

Yoksa moral motivasyon eksikliği başlamadan bu savaşın aleyhimize dönmesine sebep olacaktır.

ABD ile yaşadığımız sorunlar, ambargolar, Batının, Ab topluluğunun Ülkemize karşı düşmanca tavırları, beraberinde ekonomik baskılar, dolar krizi gerçeğini ortaya çıkardı.

Biz ise, meğer, ne kadar çılgın bir tüketim toplumu olmuşuz...

Ne konforumuzdan ne refahımızdan ne tüketimimizden taviz vermek istemiyoruz.
Mızmızlanmaya başlıyoruz.

Her türlü mal piyasada var, ama yokluk edebiyatı yapıyoruz.

Olmadı pahalılık söylemini yükseltiyoruz.

Lakin tüketim endeksimiz hiç düşmüyor.

Hep yükseliyor.

Aylık harcamalar bir önceki aya göre, daha yükseliyor.

Böylece harcamalar kontrolden çıkıyor.

Geliri giderini karşılayamayan insanlar, bunu dengelemek için farklı yollara baş vuruyorlar.

Hırsızlık, rüşvet, haksız kazanç gibi...

Yeni yeni harcama kalemleri ortaya çıkıyor.

Sanki temel gıda maddesi gibi, bize takdim ediliyor.

Kapıya kadar hizmet sunan mobil firmalar ciro, üzerine ciro yükseltiyor.

Olmadı İngiltere liglerindeki panolar bile reklam veriyor.

Reklam piyasasının değerlendirmediği alan yok gibidir...

Evinde yemek pişirmeden aile bireyleri, sipariş vererek ayağına kadar gelen hizmetlerden yararlanıyor.

Ekstra giderler artıyor... Arkasından geçinemiyoruz, açız söylemleri gündeme taşınıyor.

Bazı zamanlarda, ABD Mallarını sosyal medyada boykot edelim çağrılarının yoğunlaştığı bir dönemde; inadına insanımız, ABD uzantısı yeme-içme firmalarının önünde kuyruk oluşturmak; ne ile açıklanabilir?

O, firmaların ürünlerinin bazılarında domuz eti, olması, trans yağlarının bol olması; bu tüketimi engelleyemedi.

Şimdi ise; Dolar krizi de bu tüketim çılgınlığının önünü alamadı...

Gerçekten vardığımız nokta çok vahim...

Gençliğimiz, nereye koşuyor?

Modern Dünya dedikleri, devir; aynı zamanda vahşi kapitalizmin egemenliğini ilan ederek; insanları, her alanda esir almanın keyfini yaşadığı zirve durumudur.

Alış veriş yapma çılgınlığı o kadar zirve yapmıştır ki; artık insanlar gelecek yıllara ait gelirlerine güvenerek; tüketim yapmaya devam etmektedirler.

İşin en ilginç yanlarından biri; insanların, gelirlerinden çok fazla harcama yapma alışkanlıklarıdır.

Devletler bile; geleceğe borçlanma adına yapılan alış, veriş çılgınlığının altını çizerek, Bankalara bu konuda fazla kredi açmamaları, geri ödeme yıllarını uzatmamak gerektiğini vurgulamaktadır.

Bu konu Devletlerin gelecekteki mali dengesinde sorun çıkarabilir.

O nedenle sürekli bankalar, tüketici kredileri yönünden uyarılmaktadır.
Her sistem kendi kültürü ile, gelir ve hayatın, taaa, içine yerleşir...

Gençlerde, Az yorulayım, çok kazanayım, çok tüketeyim, mantığı hakim.

Her şeyi Tüketen bir nesil geliyor.

Biz ise adına ne diyelim, ne koyalım gibi komik bir şeyi tartışıyoruz.

Nerede hata yaptık? Diyenlerin, en basit alacakları cevap, şu olmalıdır: "Vahşi Kapitalizmi, tüm alanlarda yerleşik hale getirdik... Faiz canavarının önünü alamadık... Yaşama tarzlarımızı, Kapitalizmin esiri kıldık... Reklam canavarına, yenik düştük... Moda, tarz, vazgeçilmezimiz, oldu... Eşya, tüm gücü ile bizi esir aldı... Tüketmek, bir nevi inanç gibi algılanmaya başladı... Eğitim ve Öğretim sürecimiz bile; bu sistemin çarklarını besleyen ana damarlar oldu...''

Şimdi Merkez Bankası her ay kademeli olarak faiz indirimi yaparak, bu gidişatın önünü kesmeye çalışıyor.

Ancak bizim ne olursa olsun tüket, mantığımız enflasyon canavarını beslemeye devam ediyor.
Her yönümüzle, çılgın tüketimi körükledik.

Vahşi Kapitalizme destek verdik, onun esiri olduk...

Yılbaşı günleri gibi, belirli günler; kapitalist güçlerin, tüketiciyi esir almaya çalıştığı, tüketmeye beyinlerini yönlendirdiği, çılgın alışveriş günleridir.

Bu çılgınlıkların sonrasında; binlerce aile perişan olmaktadır.
İcra kapılarına sürüklenmektedir.



GELİRİN NE OLURSA OLSUN; SEN TÜKETMEYE, ALIŞVERİŞE DEVAM ET...

Öğretisini her alanda, yaygınlaştırdık...

Şu günlerde İNDİRİMLİ GÜNLER diye pazar arama çalışmalarına şahit oluyoruz.

İnsanlar ihtiyacı olmayan ürünlere bile, koşarak sahip çıkmaya çalışıyorlar.

İnsanların yeme-içme konusunda harcadıkları paraları bir manada anlamlandırabiliriz.

Ancak, giyim, sektörü konusunda harcanan paralara karşılık; o eşyaların daha tazelikleri bile geçmeden, yenileri alınarak kenarlara atılması, hatta bazılarının; bir-kaç kez giyilerek terk edilmesi, kapitalizmin reklam ekonomisi ile; vardığı yeri anlatmak adına önemli bir örnektir.

Aynı şekilde giyim ve donanıma harcanan para miktarını aşacak şekilde daha fazla miktarların ev eşyalarına harcandığını görüyoruz.

Herkes kendi bütçesine göre; yüklü şekilde borçlanarak ev odalarını süslemektedirler.

Kimi zaman; eşyaların yıprandığı inancı ile değiştirilmesine karar verilir.

Yeni gelen eşya da süslenir, temizlenir, yine bir odaya hapsedilir.

Ara sıra kapı açılarak ziyaret edilir. Daha önceden alınmış olan kullanımı bozulmamış, daha senelerce insanlara hizmet edecek durumda olan; eski, diye adlandırılan eşyalar ise ya birilerine verilir veya satılır.

Böylece ev eşyasının ihtişamı tamamlanmış olur.

Bu aynı zamanda ev halkının bir-çok, Aile açısından söylüyorum; yeni, yeni borçlanmaları demektir.

Elektronik aletlere fazladan harcanan paralar, işin başka bir boyutudur.

Yeni model aramalar, yeni, yeni, donanımlar peşinde koşmalar...

Başka bir tabirle acımasız vahşi kapitalizm yine insanlara gereksiz harcamalar yaptırarak, insanları esir almaktadır.

Astronomik fiyatlara alınan cep telefonları...

Reklam kampanyaları, bu tüketimi teşvik etmektedir...

Yıllar öncesinde taksit taksit önceden aylarca para yatırarak, kuyrukta alacağımız ürünün bize teslim edileceği günleri beklerdik.

Beyaz eşyadan TV'lere hatta arabalara bile insanımızın bir kısmı böyle sahip oldu.

Resmi kurumlarımız bile; yerli mallarını kullanmak ve yerli mallarını tercih etmek yerine; yabancı firmaların mallarını insanlarımıza takdim ettiler. Hatta, ikramlarında bile; onları tercih ettiler...

Hala, devam edenler var...

Tüm resmi kurumlar en lüks ve pahalı yabancı aramaları alarak, kiralayarak bu yarışı körüklediler.

Bütün bunların sonunda; Batının, para birimlerinin oyuncağı olduk...

Aklımız başımıza gelir gibi oldu, Milli üretimlere sahip çıkalım kampanyaları, başlatmaya çalıştık... Ancak, geç kaldık... Anlatamadık, Neden yerli malı kullanmamız gerektiğini, izah edemedik...

Batı Emperyalizminin Mali Açıdan, Devletleri esir almasının başka bir yönteminin de bizlere ucuz mal vererek, O verdiği malları tüketmemize yönlendirdiğini; O, sayede bizleri kendi mallarına muhtaç ettiğini, anlatamadık...

O ucuzluğun acısını sattığı yedek parça ve yan ürünlerle nasıl kara dönüştürdüğünü hesaplayamadık.

Şimdilerde bizleri göbekten kendilerine bağladıkları için, tüm yabancı arabalarda ihtiyaç hissedilen yedek parça, yan ürün karşılanmasında astronomik ücretler talep etmektedirler.

Tüketici de eli mahkum, ihtiyacını gidererek onların daha fazla paralar kazanmasını sağlamış oluyor.

Yerli üretime ve üretilen maddelerin neden sahip olmamız gerektiğine, yönelik kampanyalar yapamadık.

Adam, sende ne ihtiyacımız var ise; Bana Batıdan geliyor, diye yorumladık...

Bir gün O, Batının bize arkasını döneceğini, hesaplayamadık...

Bunu ancak bize silah ambargosu yaptıkları zaman, en kısa zamanda kendi silahını kendin yap mantığının hayata geçirdiğimiz zaman anladık.

O, alanda eksiğimizi giderdik.

Keşke Batı kaynaklı firmalar ihtiyacımız olan yedek parça ve yan ürün gibi ihtiyaçlarda da bir ambargo uygulasalar da insanımız bu alanda da kendi başının çaresine baksa, diye düşünüyorum.

Şu an kılcal damarlarımıza kadar işlemiş olan, Bu Batı sömürgeciliğinin etki alanındayız.

Bu alandan çıkma çabalarımız, ne kadar başarılı olacak; bekleyip göreceğiz...

İnşallah, bu son krizden sonra; İnsanımız gerçekleri anlar ve doğru şeyler yapmaya yönelir. Vahşi Kapitalizmin esiri olmaktan kurtulur.

Çılgın bir şekilde gerçekleştirdiği, tüketim alışkanlıklarımızdan vazgeçer...

Bir de kimi Batı aşığı insanlar olumsuz hava estirmekten, ağlamaktan, yanlış hava estirmekten bir vazgeçseler, işte o zaman ortalığa sükunet hasıl olur.

İnsanlar daha sağlıklı düşünürler.

Yoksa; bu esaret, devam eder, gider...

Güçlü olmanın, Kalkınmanın ve gelişmenin yolu; Milli ve yerli üretimden, geçer...

Devletimiz de bu alanda yapılacak yatırımlara her türlü desteği vermeye devam ediyor.

Hadi üreticiler kolları sıvayınız... Hadi tüketiciler bu tür girişimlere destek veriniz...