Sarıyer Yenigün, Sarıyer'in Gerçek Tarafsız Gazetesi - Büyük yangınların küçük kıvılcımlarla doğduğunu unutmamalıyız
ŞEREF AYER </br>KOVULMADIKÇA </br>SARIYER İFLAH OLMAZ!!!
Karakter boyutu :13 Punto15 Punto17 Punto19 Punto

Büyük yangınların küçük kıvılcımlarla doğduğunu unutmamalıyız

Büyük yangınların küçük kıvılcımlarla doğduğunu unutmamalıyız
Gündeme dair söyleşi yaptığımız Sarıyer’in sevilen iş adamı Başar Biberoğlu A’dan Z’ye öyle güzel ve etkili mesajlar verdi ki toplum olarak bu konuşmadan alacağımız çok şey var dedirtti… Biberoğlu yaptığı konuşmaya Napolyon örneğini vererek giriş yaptı…
01.08.2013 / 02:09


Napolyon’un askerleri bir gün Napolyon’a sorarlar. Efendim, esir aldığımız düşman askerlerine ne için savaştıklarını sorduğumuzda bizlere hep aynı cevabı veriyorlar.” Namus, şeref, bağımsızlığımız için savaşıyoruz” diyorlar. Oysa siz bize her zaman “ para” için savaşıyoruz diyorsunuz. Bizim namus, şeref, bağımsızlık gibi önemli meselelerimiz yok mu? diye sorarlar. Napolyon’un cevabı nettir. İnsanlar sahip olamadıkları değerler için savaşır.

Ben Başar Biberoğlu olarak, kendimi bildim bileli duyduğum en önemli birlik beraberlik çağrısı budur. Ata sözlerine baktığımızda atalarımızın da ihtiyaç duyup söylediği çok sayıda birlik-beraberlik mesajlı sözleri var. Her Ramazan’da, kandilde Diyanet İşleri Başkanı, “birlik ve beraberlik zamanıdır” diye başlayan alışılan konuşmasını yapar. Bayramlarda Devlet idarecileri, din adamları bu çağrıyı yapar. Bu konuda yazılar yazılır.Hutbeler okunur. Siyasetçilerin parti içinde yaptıkları istisnasız her konuşmada bu mesaj var. Doğal afetler karşısında mülki idare amirleri vatandaşı bu konuda uyarır. Bitip tükenmeyen birlik beraberlik zamanı, her gün başka biçimde ihtiyaç duyduğumuz sosyal uyarı olarak karşımıza çıkar.

Ayırıma giden hızlı bir akış var

Bu mesaj yerini bulmamış olacak ki, otuzun üzerinde siyasi parti kurarak, aynı iş kolunda değişik sendikalar, aynı amaca matuf dernekler kurarak ayrılık devam ediyor. Her derneğin, vakfın , kooperatifin sağcısı, solcusu vardır. Köy, ilçe, il kalkınma, yaşatma dernekleri var. Ayrımaqgiden hızlı bir akış var. Sosyal parçalanmaya varacak bu ayrımlar bazı yerlerde mikro milliyetçilik diye adlandırılan bölgecilik, memleketçilik gibi adlarla karşımız çıkmakta. Ankara’da Ankaralılar Derneğinin olması, Çorumlular, Erzurumlular, Trabzonlular vb. derneklerin olması birlik-beraberliğin değil ayrımın sinyallerini veriyor. Almanya’da kurulu bulunan Berlin Türk Cemaatini ziyaret eden Japon bir gazeteci şu tespiti yapıyor. Bir Türk, üç Japon’a bedeldir. İki Türk bir Japon’a bedeldir.Ama, üç Türk hiç bir şeydir. Birlik -beraberlik açısından yaptığı bu tespitin üzerinde düşünmek lazım.Japon gazeteciye bu tespiti yaptıran, Berlin’de Türklerin kurduğu dernek sayısının iki yüz seksen adet olmasıdır. Herhangi bir derneğe mensup kişilerin bir şeyleri bahane ederek onar, on beşer kişilik derneklere ayrılması sonucu çoğalmıştır. Bunun adına sivil toplum örgütü sayısının artması olarak bakmak yanlış olur. Bu birlik beraberlik ruhunun taşınmadığının göstergesidir.

Ülkemizde bir çok ilçe bağlı olduğu ili kabul etmez. Memleketi olarak ilçesinin adını söyler. Siyasi partiler içinde teşkilata hakim oldular diye feryat edenlerin sesleri duymazlıktan geliyor. ama, için-için kanayan bu yara aynı partinin içinde bölge, yöre ayrımcılığı ile gruplaşmalar meydana getirmekte. Bürokrasideki atamalarda etkili olan bu ayrımcılık sosyal yaralara bir yenisini eklemekte.

Mezhep, boy, göç edilen bölge gibi özelliklerini ön plana çıkararak bir araya gelen insanların yakın bir zamanda değişik talepler ile seslerini duyurmalarını beklemeliyiz. Üstelik bu ayrımcılığın önündeki isimlerin aydın, entelektüel niteliğine sahip olması, geleceğe endişe yüklüyor.

Çevremizdeki derneklerin kaçı toplumun tamamını kapsıyor

Bizim gibi müştereki çok olan toplumda bu tür ayrımcılıklara girmenin vebali büyüktür. İlk bakışta saf, masum ve birlik beraberlik hisleri uyandıran bu çalışmaların ayrışan katmanların, bir araya gelmesinin zor ve uzun bir zaman alacağı düşünülürse sosyal çatışmaları getireceği görülecektir. Demokrasi, örgütlenme, insan hakları gibi çağdaş toplumların vasıfları ile kendilerini gösteren bu ayrışmanın verdiği duygunun bedeli ağır ödenebilir. Rehavetle seyir edilen bu gelişmelerin önümüzdeki yıllarda doğuracağı acı sonuçların önüne geçmek için bütünleştirici tedbirleri almanın, ayrışmaya karşı uyanık olmanın yolları aranmalı. Bu tür ayrılığı gündeme getiren kişi, kurum, örgüt kim olursa olsun, şüpheyle bakmak gerektiğini unutmamalıyız. Büyük yangınların küçük kıvılcımlarla doğduğunu unutmamalıyız. İçinde yaşadığımız toplumun gerçeklerini sırça köşklerden, elit gruplar içinden, televizyon stüdyolarından değil, toplumun kendisinden öğrenmek zorunda olduğumuzu hatırlayalım. Stratejik planlama, kalkınma planları, güvenlik araştırmaları gibi rapor hazırlayıp raflara kaldırılan bir ülkede görevin bireye düştüğünü, küçük menfaatler için toplumu dinamitleyen bu ayrımlardan vazgeçilmesi gereğini hatırlayalım. Bu gün çevremize bakalım, sohbetlerin kaçı ayrımı, kaçı birlik beraberliği öğütlüyor. Çevremizdeki derneklerin kaçı toplumun tamamını kapsıyor. Siyasi parti temsilcilerinin icraat ve düşünceleri birlik beraberliğimi, ayrımı mı gösteriyor? Lütfen bu konuyu ciddiye alın ve kararı siz verin…